19 Temmuz 2012 Perşembe

Nereden bileceksiniz "O Deli, Kara Çocuk"*.

Bu yazıda önemli bir ricam var, canım kardeşim.
Eğer zaman ayıramayacaksan, bu yazıyı okuma. 
Sonra gel. 
Vallahi bak.
Sana da ziyan, bana da, 
paylaştıklarımıza da.
Önceki yazılarda da dediğim gibi Size bir şeyler anlatabileceğimin değil düşündürtebileceğimin haddindeyim.

 

Bu karalamada şunu yapacağız.
Teker teker videoları izleyeceğimiz için biraz zamanınızı alabilir.
Bildiğiniz eserler olabilir. Fakat ne demek istediğimi anlamak isterseniz eğer, erinmeyin derim.
Kelimesizliği ve hislerin evrenselliğinden daha önce konuşmuştuk, daha da konuşuruz.
Şimdi biraz müzik dinleyelim.
Hadi, gel benimle.



Oropa ardzo arti varen
Çkim iveri nçari çkvaşa
Miordini miçkutu do
Goytiroku ma si çkvaşa
Miordini miçkutu do
Didou do na ni na

Mezar arasında harman olur mu?



Müzeyyen Senar.


İtalyan Rai-1 televizyonunun çocuk şarkıları yarışmasında (zecchino d'oro) 2. olan Zülfü Livaneli'nin "Ey Özgürlük" şarkısının versiyonu. 


 Ne varsa buğusu genzi yakan,
Ekmek gibi, aşk gibi,
Ah, ne varsa güzellikten yana,
Bölüştüm, büyümüştüm.

Bu ne yaman çelişki anne,
Bu ne yaman çelişki anne,
"Kurtlar sofrasına" düştüm..
Hani benim gençliğim anne?

Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle.
Hiçbir aykırı yanımız,
Hiçbir yalanımız...
Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim kanıyor...
Olmasaydı sonumuz böyle!..
http://siir.gen.tr/siir/y/yusuf_hayaloglu/yuregim_kaniyor.htm

Güzel bir köşe yazısı:
"O Deli, Kara Çocuk"* Ahmet Kaya; "mümkünse farzedin yaşamamıştır..."
 Attila İlhan, ülkemde soluksuzca ve tüm benliğimle "aydın" kelimesini kullanabileceğim tek insandır.
Türkiyenin siyasi geçmişini, demokrasi sürecini,
 Fransa yıllarından çözümleyerek gelebilen bir büyük Usta'dan bahsediyoruz burada.
Ve bu 2 kişinin irtibatı beni hep düşündürmüştür.
Eğer kendi fikrinizi ortaya çıkartmak istiyorsanız.
Fikrine güvendiğiniz iki kişiyi karşılaştırın.
İşte o arada sizin salt, kendi düşünceniz beliriverir.
Pek tabiki burası,, benim kişisel çıkarımlarımdan ziyade bakış açısı yaratabilecek,
sekilecek taşlarımızı dizdiğim bir ortam olduğu için
yine çözümü Sizin kişisel zihin, yürek kıvrımlarınıza bırakıyorum.
Çok uzundur zamanınız olduğunda okuyun derim ama, çok iyi. Çok.
http://www.ahmetkaya.biz/haber/attila-ilhan-ile-roportaj-117h.html

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum
 
Attila İLHAN

 Bir fidandım derildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum
Siz benim neler çektiğimi
Nereden bileceksiniz 

 Siz benim kime küstüğümü
Nereden bileceksiniz.


Peki kaçımız biliriz o içimize işleyen sözlerin nasıl yazıldığını ve bestelendiğini?
İşte Can Dündar'ın kaleminden ''O Mahur Beste''nin hikayesi.

Taksim'de Cafe Pandrossa'da buluşmuş üçü: Attilâ İlhan, Ahmet Kaya ve Gülten Kaya...
Pandrossa, Şair'in vazgeçilmez mekânı o sıralar...
Ahmet Kaya'nın, -İlhan'ın deyimiyle "o deli kara çocuk"un- elinde bir kaset... Kasette yeni bir şarkı:
"Mahur..."
Yine Şair'e haber vermeden bestelemiş şiirini...
"Böyle bir Sevmek"te, "Yangın Gecesi"nde "Cinayet Saati"nde, "Jilet Yiyen Kız"da yaptığı gibi...
Sonra da eşi Gülten'e ricacı olmuş yine:
"Attila Bey seni benden daha çok seviyor. Dolayısıyla Usta'ya şarkının haberini vermek yine sana düşüyor".
Gülten çevirmiş telefonu... Ertesi güne randevulaşmışlar.
Şiir, bir tablo gibi önlerinde duruyor:
"şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız".

Ahmet Kaya lafa girmeden Attilâ İlhan, "Dur ben sana bu şiiri nasıl yazdım onu anlatayım" demiş:
"12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı. Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm".
"bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı".

O anlattıkça ıslanmış kirpikleri Gülten'le Ahmet'in...
Bir kadın ismi sandıkları Müjgan'ın eski dilde "kirpik" anlamına geldiğini orada öğrenmişler. Şair'in "müjganla ağlaşmak"tan kastını da orada çözmüşler.
"Mahur", Ahmet Kaya'nın en sevilen şarkılarından biri oldu sonradan...

Hayat bazen 2:00 dk için yaşanır.
Beyaz'ın bakışları, konuşmaları falan hiç umursamayın.

Müjganla ben ağlaşırız. 
Söz: Attilâ İlhan
Müzik: Ahmet Kaya


Eyvallah.

 -Mahur, Klasik Türk Musikisinde bir makam.
*Attila İlhan, Ahmet Kaya'yı böyle tanımlarmış...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...